(İzmir Diary of Hüseyin Sadettin Arel)
Öz
Hüseyin Sadettin Arel (1880-1955), Türk musikisi tarihinin güzide simalarından biri olarak, 74 yıllık ömrünün her safhasını; üretmek, öğretmek ve anlatmakla geçirmiştir. Bugüne değin kaleme alınmış yazıların pek azında İzmir’de geçen yaşamına ilişkin ipucu bulunur. Oysa İzmir, çocukluk yılları ile avukatlık yıllarının çok önemli bir bölümüne ev sahipliği yapmıştır. İlk udu çalma girişimleri, ile rüştiye ve idadi tahsili ile ilk çalışma yıllarına ait izler, musiki yaşamı için önemli bir temel oluşturmuştur. Pekçok üstün başarılı resmi hizmetin akabinde, tekrar dönüp avukatlık yapacağı yıllar; her gittiği yerde olduğu gibi, burada da musikinin bilimsel içeriğine dair önemli katkıların kaydedileceği anlar olarak tarihe geçmiştir. İstanbul’da yanan köşkleri ile sıfırlanan kütüphanesinin ilk nüveleri tekrar ve sabırla İzmir’de atılmış, nota, kitap ve plak arşivi burada şekillenmiştir. İzmir’de bulunan tüm musiki mahfillerinde emeği vardır neredeyse. Bu yazımızda, Şeyh Cemal Efendi, Bıçakcızade İsmail Hakkı Bey, Dr. Suphi Bey, İsmail Baha Sürelsan, Rakım Elkutlu, Kemal Emin Bara, Mildan Niyazi Ayomak ve Hayri Yenigün sayesinde ulaşabildiğimiz satır arası anekdotlar ile İzmir’de geçirdiği yıllar aydınlatılmaya çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Hüseyin Sadettin Arel, İzmir, Türk Musikisi, Buselik Aşiran, Oynak
Abstract
Hüseyin Saadettin Arel, being an admirable personage of Turkish music history spent every phase of his life to produce, teach and illuminate. There is limited number of works giving clues regarding the time he lived in Izmir. However Izmir was the scene where he spent most of his childhood and the years he worked as a lawyer. His first attempts to play the ud, his middle and high school years and the traces belonging to his early professional life constitute an important basis for his music life. The years in Izmir where he worked as a lawyer after many successful official services witnessed the moments when significant contribution regarding the scientific content of music was recorded, as it happened everywhere he went. The core of his library which had been totally destroyed in a fire in Istanbul was created in Izmir once again with patience; score, record and book archives were shaped here. There is his endeavour in almost every music circle in Izmir. In this article, the years he spent in Izmir were tried to be illuminated via the anectodes hidden between the lines that we reached thanks to Şeyh Cemal Efendi, Bıçakçızade İsmail Hakkı Bey, Dr. Suphi Bey, İsmail Baha Sürelsan, Rakım Elkutlu, Kemal Emin Bara, Mildan Niyazi Ayomak and Hayri Yenigün.
Keywords: Hüseyin Saadettin Arel, Izmir, Turkish Music, Buselik Aşiran, Oynak
HÜSEYİN SADETTİN AREL’in İZMİR GÜNCESİ
Anadolu Kazaskeri Dardağanzâde Hacı Mehmed Efendi ve Fatma Zekiye Hanım’ın oğulları olarak İstanbul Vefa’da 1880’de doğan Hüseyin Sadettin, ilk öğrenimine Vefa’daki Taşmektep’te başlar ve Şemsülmaârif ile Numûne-i Terakkî mekteplerinde sürdürür. Babasının tayini ile İzmir’de rüştiye tahsiline başlayacaktır. Daha sonra avukatlık yılları ile devam edecek olan İzmir güncesi bugüne değin ayrıntılı olarak kaleme alınmamıştır.
Hüseyin Sadettin Arel’in İzmir güncesini iki ayrı dönemde ele almak mümkündür:
I. Dönem: Çocukluk Yılları (1891-1901)
II. Dönem: Avukatlık Yılları (29 Ekim 1923 – 4 Ekim 1928) [(Musiki Mecmuası (MM) 1955: 4)]
I. Dönem: Çocukluk Yılları (1891-1901)
A. Rüştiye ve İdadi Tahsili
B. Ud öğrenimi
C. İlk çalışma yılları
A. Rüştiye ve İdadi Tahsili
Önce Vefa Taşmektep ve sonra Şemsülmaarif ve Numune-i Terakki mekteplerini bitiren küçük Sadettin 11 yaşındadır. Babası Mehmet Emin Bey (1833-1912) İzmir’e Kadı olarak tayin edilir. Musiki ile diyaloğu sadece mandolin çalmayı denemek (Ezgi 1964: 70) (Üngör 1964: 71) olan küçük Sadettin henüz ülkemizin büyük musiki alimi olacağından habersizdir. İzmir’de o gün için herkes tarafından kabul görmüş İzmir Mekteb-i İdadisi, rüştiye ve idadi tahsilini alabileceği en güzel okuldur.

Lâika Karabey (1909-1989), MM’da yayımlanan yazısında; babasının İzmir’de hakimlik yaptığı dönemde bir cami yaptırdığını ve İzmir Radyosu tarafından yayınlanacak programa davet edilmesi münasebetiyle ziyaret ettiği bu caminin düzgün bir biçimde korunduğunu belirtir. Ayrıca, İzmir’in yaşlı kişileri hocasının daha çocuk yaşta büyük bir zat olacağını hissettiklerini söylediklerini de ekler. Babası, oğlunun lalasına, birşey satın almak isterse engel olma diye tenbih ettiğini aktarır. Aldığı fransızca kitaplardan her sabah babasına tercüme yaptığını yazar. Arel’in, “Babam çok kıymetli bir insandı benim yetişmeme çok ihtimam etti. Şu hareketiyle beni tercümeye alıştırdı. Süratli tercüme yapışım işte bundandır.” dediğini aktarır. (Karabey 1956: 166)

İzmir’de uzun yıllar (1872-1907) çıkmakta olan “İzmir Gazetesi”nin sahibi ve yazarı Bıçakçızade İsmail Hakkı Bey’in (1861-1950) gazetesinde çocukluğuna dair kaleme aldığı yazıda (22 Temmuz 1901), eğitiminden bahseder. Lâika Karabey’in bir kısmını aktardığı yazıda; küçüklüğünden itibaren küçük Sadettin’in eğitimi için çok özenildiğini, kendisini Edebiyat öğretmenliği vesilesiyle 1892’de 7. sınıf öğrencisi iken tanıdığını, küçük Sadettin’in derslerini övgüler kazanarak tamamladığını ve Arapça’yı da özel olarak öğrenmekte olduğunu aktarır.
Hakkı Bey, bir Arapça hocasının, Arapça kitapları kendilerinden daha iyi anladığını söylemiştir. Çok kısa zamanda oldukça zor bir eğitim ile artık Sadettin Bey pek çok yabancı dile, birbirlerine çeviri yapabilecek düzeyde hakim vaziyete gelmiştir. Başkalarının bir sayfa felsefi metni çevirmekte bile zorlanmalarının yanında Sadettin Bey kısa sürede iki felsefe kitabını tercüme etmiştir.
Bıçakçızade, doğruyu koruma konusunda hiç taviz vermeyen bir yapısı olduğunu özlellikle belirtir.
Bıçakçızade İsmail Hakkı Bey, bu yazıyı yazdığı tarihten bir hafta önce Hüseyin Sadettin Bey’in İstanbul’a gittiğini belirtir. Bu durumda Temmuz 1901’de İstanbul’a gitmiş olduğu netleşiyor. (Karabey 1952: 7)]
B. Ud öğrenimi

(Recep Altınay fotoğraf arşivinden)
Hüseyin Sadettin, 1893’de İzmirli Şeyh Cemal Efendi’den (1874-1954) ud ve Türk musikisi öğrenmeye başlar. (Üngör 1964: 71) (Öztuna 1986: 79)
C. İlk çalışma yılları
13 Ağustos 1895’de Hüseyin Sadettin, babasının Aydın vilayeti eyalet valisine ricası ile, “Aydın Vilayeti” denen İzmir Eyaleti mektûbî (özel kalem) müdürlüğü kalemine müsevvid (müsveddeleri temize çeken) olarak girer. (Öztuna 1986: 16).
23 Mart 1896’da başarısı nedeniyle yedi ay süren stajyerlik sürecinden sonra maaşlı olarak kadroya alınır. Bu arada İzmir medreselerine devam ettiği söylense de bu konuya ilişkin kesin bir kanıt olmaması nedeniyle sadece bir varsayım olduğunu söylemek gerekir. 18 Temmuz 1901 tarihinde Adliye Nezareti mütercimi olur. (Öztuna 1986: 16)

1901’de İstanbul’a abisinin yanına yerleşir. 1906’da, Hukuk Fakültesini birincilikle bitirmiş ve “Maarif Madalyası” almıştır. 1907’de Nureddin Paşa’nın kızı Pakize Hanım ile evlenir. Şehbal ismini verdiği 15 günde bir yayınlanan müstesna dergisini 100 sayı çıkarmayı başarmıştır. Mesleğinde çok başarılı olur ve neredeyse her yıl terfi eder. 1912’de sevgili babası Mehmet Emin Bey vefat eder.
1920 Mart ayı sonlarında, müttefik askeri kuvvetlerce, fiilen, İstanbul’a el konulur. Fransız işgal kuvvetleri kumandanlığı zorla, Hüseyin Sadettin Bey’in kayınpederi Abdurrahman Paşa’nın köşküne yerleşir. Köşkün işgali ikibuçuk yıl sürer. Köşkün sakinleri dışarı atılır. Bu müddet içinde Büyükada’da ikamet ederler. Milli mücadele kazanılınca, köşkü boşaltırlarken kendilerine mahsus evrakı köşkün içinde yakarlar. Ancak evraklarla birlikte bütün köşk de yanar. Bu arada kütüphanesi de kül olur. Bu kütüphane Arel’in ilk kütüphanesidir. Esas kütüphanesini İzmir’de geçirdiği yıllarda tekrar toplamaya başlayacaktır. (Öztuna 1986: 45)
II. Dönem: Avukatlık Yılları
(29 Ekim 1923 – 4 Ekim 1928)
Hüseyin Sadettin Arel, İzmir’de kurduğu Hukuk Evi’nde; Refik Şevket İnce, Süleyman Faik Özkan, Emin Değermen, Hamit Şevket ve Ali Ulvi Erdener ile birlikte çalışır. Yanan kütüphanesini yeniden kurmaya başlar (Avni 1979: 4) (Öztuna 1986: 20, 47).
İzmir’de pek çok ünlü müzisyen bulunmaktadır: Şükrü Bey (Tunar), Lemi Bey (Atlı), Dr. Şükrü Osman Bey (Şenozan), Burhanettin Bey (Ökte), Recep Hayri Bey (Yenigün), Kemal Emin Bey (Bara), Rakım Hoca (Elkutlu), Udi Şevket Bey (Bütüner) çeşitli görevlerde çalışmaktadırlar.

Bu beş yıllık süreçte, neler yaptığını; çok yakın arkadaşı Dr. Suphi Bey, bir kere bile yüzyüze görüşmeyi başaramamış Recep Hayri Bey, üç aylık armoni öğrencisi Ahmet Adnan Bey ve girişimleri ve ilginç teklifleriyle her zaman dikkat çeken Mildan Niyazi Bey vasıtasıyla şekillendirebiliyoruz.
1923’de, Anadolu’da doktorluk yapmakta olan Suphi Bey, Hüseyin Sadettin Bey’in girişimleriyle İzmir Hilâl-i Ahmer Tabibliği’ne başlar (Ezgi 1964: 70).
Hüseyin Sadettin Bey İzmir’de avukatlık yapmaktayken Dr. Suphi Bey ile her hafta sohbet toplantıları yaparlar. Suphi Bey ondan çok istifade ettiğini söyler (Ezgi 1964: 70). 1926’da, Dr. Suphi Bey, her onbeş günde bir olmak üzere otomobille İzmir’e Hüseyin Sadettin Bey ile görüşmek üzere gelir ve Sadettin Bey’de iki gün kalarak Darülelhan’ın kapatılmasını etüt ederler (Sürelsan 1970: 4).

(Yaşar Ürük fotoğraf arşivinden)
Suphi Bey’in rahmetli kızı Semahat Hanım’ın (ö. 1929) Isparta Yalvaç’ta duyup babasına ilettiği usûle “Oynak” adını Hüseyin Sadettin Bey ile birlikte verirler (Oransay 1973: 237). Çalışmaları 1928 sonrasında İstanbul’da Arel’in ölümüne kadar devam eder.
B. Recep Hayri (Yenigün) Bey

Hayri Bey, Cumhuriyet’in ilanından bir yıl sonra (1924 Ekim) İstanbul’da, yolda Rauf Yekta Bey ile karşılaşır. İzmir’e tayin olduğunu ve iki gün içinde yola çıkacağını söyler.
Rauf Bey tebrik eder ve orada kıymetli bir musiki alimi olduğunu ve ondan mutlaka istifade etmesini tembih eder. Hayri Bey, İki gün sonra İstanbul’dan kalkan Fransız bandıralı Lamartine isimli vapur ile İzmir’e gider. Limanda, henüz vapurdan çıkmadan kordonu seyrederken, Rıhtım Han’ında dışarıya uzatılmış tabelalardan birinde, “Avukat Hüseyin Sadettin – Refik Şevket – Hamid Şevket” yazısı gözüne ilişir. İki ortağı ile burada çalıştığını öğrenmiş olur. Hayri Bey İzmir’de Göztepe’de oturmaktadır. Hüseyin Sadettin Bey’in evi de eski adı ile Kokaryalı şimdiki adı ile Güzelyalı’da bulunmaktadır. Yenigün, Pasaport ile Kokaryalı arasında işleyen vapurda sık sık Hüseyin Sadettin Bey’i görür. Yanında genellikle eski İzmir Valisi Rahmi Bey bulunmaktadır. Bu sebeple Yenigün yanlarına gitmeye çekinir.
Hayri Bey’in eski arkadaşlarından olan Kemal Emin Bey (Bara 1956: 264), Karataş Lisesi’nde öğretmenlik yapmaktadır. 1924 yılı ilk aylarından birinde Kemal Emin Bey tarafından o zamanlar Alsancak’da bulunan Türk Ocağı’nda bir konferans verilir. Konferansı dinlemek üzere gelenler arasında Rakım Hoca, Musevi asıllı musikişinas İzak Algazi de vardır.
Kemal Emin Bey bir saate yakın konuşma yapar. Konuşması, tamamıyla Türk musikisine karşıdır. Bu konferans Hayri Bey ve arkadaşlarını oldukça üzer. Ertesi gün, Hayri Bey İzmir’de çıkmakta olan Ahenk gazetesine bir yazı gönderir. Kemal Emin Bey de bu yazıya cevap olarak Sadâ-yı Hak gazetesinde bir makale kaleme alır. Bu münakaşa birkaç sayı devam eder.
Kemal Emin Bey aynen: “Türk musikisi, mutbak paçavrasından başka bir şey değildir. Başına saranlara helal olsun. Bu musiki otomobil devrinde bir kağnı arabasıdır. Başı ağrımadan Türk musikisini dinleyenin kafası balkabağından yapılmış olmalıdır” cümlelerini kullanır. (Yenigün 1971: 5)
Yine o günlerde Yenigün Beyler sokağındaki Dedezadeler’in lokantasında Dr. Şükrü Osman Bey, Lemi Bey ve Rakım Hoca ile karşılaşır, yanlarına gider. Onlar da Kemal Emin Bey’e ait yazıları okuduklarını ve üzüntü duyduklarını ifade ederler. Ayrıca mukabelede bulunmaması yönünde tavsiyeleri de vardır. Hayri Bey de Ahenk gazetesine gönderdiği son bir yazı ile artık Kemal Emin Bey’e cevap vermeyeceğini ifade eder.
C. Hüseyin Sadettin Bey’in İzmir Türk Ocağı’ndaki İki Konferansı

Aradan geçen kısa bir süre sonra, İzmir’de ikamet etmekte olan Hüseyin Sadettin Bey de Türk Ocağı’nda iki konferans verir. Bu konferans metni Vakit Gazetesi’nde 6 makale olarak (7-16 Temmuz 1927) yayımlanır. [1964/Kasım/Hüseyin Sadettin Bey’in İzmir’de verdiği konferans metni “Türk Musikisi Üzerine İki Konferans” başlığı altında İleri Türk Musikisi Konservatuarı Yayınları Küçük Seri Nr. 1 olarak İstanbul’da yayımlanmıştır.]
Hüseyin Sadettin Bey ve Kemal Emin Bey’in evleri Kokaryalı semtindedir. Hüseyin Sadettin Bey ile tanışıklığından sonra arkadaş olurlar ve rahle-i tedrisinden geçtikten sonra Türk musikisine karşı takınmış olduğu tavır değişir. (Yenigün 1971: 5). Bu tavrın ne kadar değiştiğini Arel’in ölümünün birinci yılı münasebeti ile yazmış olduğu yazıda açıkça görmek mümkündür. (Bara 1956: 137)
D. İlyas Bey (Tonguç), Mildan Niyazi (Ayomak)

Arel’in öğrencilerinden olan İlyas Tonguç (Sehven Tongu yazılmış) MM’da “Türk Musikisi ve Sadettin Arel” başlıklı yazısında İzmir’deki musiki yaşamı hakkında kıymetli bilgiler verir: 1924 yılı Mart ayında, Maarif Vekili merhum Mustafa Necati Bey’in emriyle İzmir’de “Darülmusiki” adıyla bir musiki mektebi açılır. Oransay bu okulun adını İzmir Musiki Mektebi olarak verir. İzmir’in kurtuluşundan hemen sonra Mildan Niyazi Bey tarafından kurulur. (Oransay 1973: 249) İlyas Bey (Tonguç) İstanbul’dan bu mektebe öğretmen olarak gelir. Mildan Niyazi Bey (Ayomak) müdürdür. Rafet Bey, Mösyü Tropi, Madam Jan, Hadiye Hanım ve o zamanlar İzmir Liman Dairesi şefi merhum Lem’i Atlı’dan oluşan yedi kişilik bir eğitim kadrosu ile öğretime başlanır. Fakat öğretim yöntemi bakımından öğretmenler zorluk yaşarlar.

Yapılan toplantılar neticesi Türk musikisi aletlerine dair metodlar yapılmasına karar verilir. Bu vesile ile İzmir Barosu avukatlarından Hüseyin Sadettin Bey’i davet ederler. Kendisinin denetiminde metodlar ve sistemli bir çalışma programı oluştururlar. Ayrıca haftanın birkaç günü kendisinin ders vermesi ricasında da bulunurlar. Tonguç’a göre Sadettin Bey’in musiki hocalığı buradan başlar.
1925 yılı Haziran ayında öğrenci adedi 400’e çıkar. Okul bir konser verir. Konsere; Vali İhsan Paşa, Maarif Vekili Mustafa Necati Bey, Avukat Hüseyin Sadettin Bey, Dr. Şükrü Osman Bey, Kızılay Cemiyeti Reisi Hüsnü Bey davet ederler ve 35 kişilik saz topluluğu ile mektep salonunda bir konser verirler. Konserden önce Hüseyin Saadettin Bey bir konuşma yapar.
Konser programında Dr. Suphi Bey’in “Kaşık Havası” ile Hüseyin Sadettin Bey’in Şedaraban makamında besteleyerek Mildan Niyazi Bey’e hediye ettiği “Unuttum seni yüzüme gülme / Giryeye muhtacım gözümü silme” ilk dizeli eseri okunarak konsere son verilir. (Tonguç 1957: 102)
E. Ahmet Adnan Saygun
Ahmet Adnan Bey 1925’de üç ay kadar Hüseyin Sadettin Bey’den armoni dersleri alır. (Kösemihalzade, 1931: 13)
F. Kemal Emin Bara

Kemal Emin Bey, Hüseyin Sadettin Bey ile ortak noktaları olan musiki birlikteliğinin getirdiği bir sonuç olarak dostlukları ilerler. Kemal Emin Bey Türk musikisi düşkünü olur. Bir gün Hayri Bey’e Hüseyin Sadettin Bey’in titizliğinden bahsederken, evine gittiğini, Türk musikisine ait bizzat kendi elleriyle yazdığı binlerce klasik eserin notalarını, Batı musikisinin pekçok eserini, dini eserler ve kendi bestelerini büyük bir titizlikle tanzim ettiğini, dosya numaraları verdiğini, kütüphanesini tasnif etmiş olduğunu, Türk ve Batı musikisine ait plakların yine aynı titizlik içinde tasnif edilmiş olduğunu, istediği her eseri dinleyebildiği bir gramofonu olduğunu anlatır. Yine bu günlerin birinde Kemal Emin Bey, elinde iki nota ile gelir. Rakım Hoca (Elkutlu) ile Hayri Bey’e, elindeki Buselik Aşiran eserlerin Hüseyin Sadettin Bey’e ait olduğunu, kendisinin bir yürük semai ile 3 şarkı yaptığını, Rakım Hoca’nın bir beste yapmasını ve Hayri Bey’in de bir şarkı bestelemelerini ve böylece İzmir hatırası bir Buselik Aşiran takımı meydana getirmek dileğini iletir. Hüseyin Sadettin Bey’in Buselik Aşiran eserlerini iyice özümser ve geçerler. Evvelce bilmedikleri bu makamın seyrini iyice incelerler. Rakım Hoca, bir Devr-i Kebir beste ve Curcuna bir şarkı besteler. Notalarını Hayri Bey yazar ve Curcuna şarkıya bir aranağme besteler. Hayri Bey de Devr-i Hindi bir şarkı besteler. Böylece tertip edilen Buselik Aşiran takım ile yine İzmir’de vefat eden Tanburi Ali Bey’in Suzidil takımı İzmir’in o zamanki amatörlerinden oluşan bir toplulukla ilk olarak Bahri Baba’daki Türk Ocağı’nda Kemal Emin Bey’in yaptığı açış konuşmasından sonra her iki faslı da güzide bir topluluk önünde icra ederler. (Yenigün 1958: 67)
Ve İstanbul…
İzmir’de geçirdiği dönemlerin ilki yetişme ve tahsille geçmiştir. Musiki çok daha az yet tutar. Ancak, ikinci gelişi öyle değildir. Tümüyle musiki dolu günler geçirse de, İzmir’de aradığını bulamaz. Bu nedenle İstanbul’a gitmeyi düşünür ve gerçekleştirir. Suphi Bey’in “İzmir’de Türk musikisi yok, rum ve alafranga musiki icra ediliyor” demesi durumu net olarak ifade etmeye yetmektedir.
4 Ekim 1928’de Hüseyin Sadettin Bey İzmir’den İstanbul’a taşınır. Bomonti’deki evi satın alır. 1929’da Dr. Suphi Bey’i de İstanbul’a İBK klasik Türk musikisi eserlerini tasnif komisyonuna aza olarak tayin edilmesinde yardımcı olur. (Ezgi 1964: 70), (Avni 1979: 4), (Öztuna 1986: 47)
KAYNAKÇA
AVNİ, Ali Rıza, “Arel, 24. Ölüm Yıldönümüzde TRT’de Anıldı”, Musiki Mecmuası, 355, Mayıs 1979, s. 4.
BARA, Kemal Emin, “Musiki ve Edebiyat”, Musiki Mecmuası, 103/9, Eylül 1956, s. 264.
EZGİ, Suphi, “Dr. Suphi Ezgi Anlatıyor”, Musiki Mecmuası, 195, Mayıs 1964, s. 70.
Hüseyin Sadeddin, “Üstâd Hüseyin Sadeddin Bey Musikimize Nasıl Bir İstikamet Çiziyor?”, Vakit Gazetesi, 7-11 Temmuz 1927, 7 Temmuz yazısı s. 2 ve diğerleri s. 3.
KARABEY, Lâika, “Bir Şükran Borcu, Mecmuamız 5 Yaşına Girmesi Münasebetiyle”, Musiki Mecmuası, 49, Mart 1952, s. 6-7.
KARABEY, Lâika, “Aziz Hocam Sadettin Arel”, Musiki Mecmuası, 100/6, Haziran 1956, s. 166.
KÖSEMİHAL ZADE, Mahmut Ragıp, “ İzmirin Musiki İstikbali II”, Musiki, 5, 15 Eylül 1931, s. 11-13.
ORANSAY, Gültekin, “Cumhuriyet’in İlk Elli Yılında Geleneksel Sanat Musikimiz”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 117, 1973, s. 237.
ÖZTUNA, Yılmaz, Sadeddin Arel, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1986.
SÜRELSAN, İsmail Baha, “Ölümünün 15. Yıldönümü Münasebetiyle: Hüseyin Sadettin Arel’e Dâir…”, Musiki ve Nota, 7, Mayıs 1970, s. 4.
TONGUÇ, İlyas, “Türk Musikisi ve Sadettin Arel”, Musiki Mecmuası, 112/18, Haziran 1957, s. 102.
ÜNGÖR, Etem Ruhi, “Arel İst. Radyosunda Anıldı”, Musiki Mecmuası, 195, Mayıs 1964, s. 71.
YENİGÜN, Hayri, “Hüseyin Sadettin Bey”, Musiki Mecmuası, 123, Mayıs 1958, s. 67.
YENİGÜN, Hayri, “Arel’i Anarken: Acı Bir Hatıra”, Musiki ve Nota, 19, Mayıs 1971, s. 5.
Harika bir yazı. Elli senedir özellikle mûsıkîmizle ilgili çok şey karıştırdım bu yazıda bu işin sonunun olmadığını anladım. Üzüldüğüm konulardan biri idi Kemal Emin bey’in Türk mûsıkîsine karşı olan aleyhtarlığı, onun adına sevindim göçüp gitmeden böyle bir yanlışlıktan dönmüş bilmiyordum. Şeyh Cemaleddin Efendi’nin bu fotoğrafını da hiç görmemiştim. Son derece bilgilendirici ve sürükleyici bir yazı olmuş. Uzun zamandan beri okuduğum en güzel yazı idi. Sonsuz teşekkürler
BeğenBeğen