
“Mühim olan, hepimizin hizmet ettiği bilimin gereklerine uygun olarak, bize önder olmuş bir başka bilim insanına, yalan yanlış isnat edilmiş gereksiz unvanları gerçeklerle buluşturmaktır.
M. H. CEVHER
GİRİŞ
Asıl adı Mustafa bin Abdullah olan, Hacı Halîfe ünvanlı Kâtip Çelebi (1609-1657) malumunuz olmak üzere XVII. yüzyılın tüm dünya tarafından kabul görmüş üstün bir tarihçisi ve bilim insanıdır. Bu yüzyıla ait günümüzde bilinen notalar içerisinde kendisinin besteci olarak ifade edildiği 27 çalgısal eserden söz edilmektedir. Bu eserlerin kendisine ait olup olmadığı konusu, araştırmaya muhtaçtır. (Sanal 1957: 33) Kâtip Çelebi’nin mûsikî yönü ve besteciliğinin anlatılması maksatlı başladığımız bu çalışma, aşağıda arz edeceğimiz çeşitli kanıtlarla, bestecilikle uzak ya da yakın hiçbir diyaloğunun olmadığını kanıtlamaktadır.
XVII. YÜZYIL TÜRK MUSİKİSİ
XVII. yüzyıl geleneksel Türk mûsikîsinin pek çok bakımdan en parlak yüzyılı olarak değerlendirilebilir. Bu döneme ilişkin; Hafız Post’un (1630?-1694) “Güfte mecmuası”, Şeyhülislam Esad Efendi’nin (1685-1753) “Atrâbü’l Âsâr” isimli biyografi yazması ve Evliyâ Çelebi’nin (1611-1682) “Seyahatnâme”si baş eserler olarak ilk akla gelenlerdir. Bu kıymetli eserler yanında mûsikî bakımından tarihe altın harflerle yazılmış olan Ali Ufkî Bey (1610?-1675?) ve Dimitri Cantemir’in (1673-1723) yazmaları içerdikleri malzeme bakımından çok önemlidir.
Buhûrîzâde Mustafa Itrî (1640?-1712) ve onun hocası Hâfız Post (1630?-1694) da aynı çağda yaşamış pek çok besteciden sadece iki, en çok bilinenidir.
XVII. yüzyılı aydınlatan yukarıda ismini zikrettiğim eserlerden en belirgin ölçüde kesin bilgiler ihtiva edeni Ali Ufkî Beyin “Hazâ Mecmûa-i Sâz ü Söz” başlıklı 544 mûsikî eserini günümüze ulaştıran mecmuasıdır. (Cevher 2003) Türk mûsikîsinin ilk notalı örnekleri olması nedeniyle paha biçilmez bir önemi haizdir. Yine aynı yüzyıl sonları ile 18. yüzyıl ilk yarısında yaşamış olan Romen asıllı tarihçi, yazar Dimitrie Cantemir (Kantemiroğlu) da “Kitâb-ı ‘İlmü’l Mûsîkî ‘Alâ Vechü’l Hurûfât” isimli yazmasında verdiği eserlerin notaları ile yüzyılın mûsikî anlayışına vakıf olabilmek bakımından mükemmel bir eser bırakmıştır. Ayrıca bu yüzyılda yazılmış Çengî Yusuf Dede’nin (1605-1669) “Risâle-i Edvâr”ı da içerdiği makâm ve usûl bilgileri bakımından dönemi aydınlatmaktadır. İsimlerini zikrettiğimiz bu pahabiçilmez eserler ve Kâtip Çelebi’nin kendi yazdıklarının ışığında kanuya ilişkin kanıtları şöyle ifade etmek mümkündür.
TARİHÎ KANITLAR
Katip Çelebi’nin Mûsikîye Dair Yazdıkları
Kâtip Çelebi’nin direkt olarak ismen mûsikî bahsini anlatan bir çalışması yoktur. Ancak, eserlerinin incelenmesi sonucu, üç yerde mûsikî bahsine rastlanılmıştır. Bunlardan ilki, Keşfü’z-Zunûn’daki “İlm-i Mûsikî” bahsidir. Burada, mûsikî kitaplarından ve yazarlarından bahsetmektedir. Diğer ilimlere ait kitapları da aynı mantıkla yazmış olduğundan, mûsikîyi özel bir yere koymak mümkün değildir. (Kâtip Çelebi 1971: 1902)
İkincisi yine aynı kitapta, “İlmü’l-felsefiyyat” maddesinde yer almaktadır. Felsefi ilimleri tasnif etmiş ve mûsikî ilmini riyazi ilimlerin dördüncüsü olarak vermiş, bu ilmi de ika ilmi ve aruz ilmi olarak ikiye ayırmıştır. Bu tasnifi yapmış olması, diğer pek çok tasnifi yapmasıyla eştir. Yani burada ifade ettiği astronomi ilminin tasnifinden astrolog olduğunu çıkaramayacağımız gibi, mûsikî bahsinden kaynaklı olarak besteci veya icracı olduğunu çıkarmamız da mümkün görünmemektedir. (Bulut 2006: 88)
Üçüncüsü ise, “Mîzânü’l-hakk fî ihtiyâri’l-ehakk” isimli kitabının ikinci konusu olan “Tegannî Üzerinedir” başlığı altında anlatılan kısımdır. Katip Çelebi burada: çirkin ses ile güzel ses arasındaki farkı, insan, kuş ve çalgıdan çıkabilecek üç değişik ses olduğunu; İslâmî manada kuş sesinin dinlenmesinin hiçbir zararı olmadığı, insan sesinin bir takım kurallar içinde olmak koşulu ile dinlenebileceğini ve çalgıdan çıkan sesin aslâ dinlenilmemesi gerektiğini bildirmektedir. Daha sonra din büyüklerinin; insan sesinin nefsi beslemesi halinde caiz olmadığı, ancak rûhu beslediği taktirde caiz olacağı şeklindeki görüşlerine yer verilmiştir. Kur’an okuma esnasında ortaya çıkan tegannînin “ilm-i edvâr”a uymadığını, kendine has bir yapısı olduğunu, bazı vurmalı çalgıların ise savaşta gazileri cesaretlendirmesi bakımından caiz olacağı görüşünden bahsetmiş, halkın, mûsikîden gelecek fayda veya zarardan haberdar olmadığı ve bu konuda dikkatli olunması tembîhi ile konuyu tamamlamıştır. (Gökyay 1993: 18-21) Burada verilen bilgilerden ise, müzik hakkında din büyüklerinin görüşleri ve değerlendirmelerinden başka, uygulamaya ilişkin, besteci olabilme ihtimalini destekleyecek veriler görülememiştir.
Katip Çelebi’nin Otobiyografisinden Çıkarımlar
27 eserin bestecisi olarak notalar üzerinde ismi belirtilen Kâtip Çelebi, yazmış olduğu otobiyografilerinin hiçbirinde mûsikî ile olan diyaloğunu, eğitimini, hocalarını anlatan küçücük bir ipucu dahi vermemiştir. Ayrıca enteresan olarak öğrendiği bazı konuları anlatırken;
“Hurûf, havass, reml, vefk, tıb ve nirencât gibi tılsım fal ve dualarla alakalı enteresan ilimler hususunda çalışmalar yaptım.” (Sarıcaoğlu 2002: 302)
ifadesini kullanmış, kesinlikle mûsikîden söz etmemiştir. Bizim gözümüzden kaçma olasılığını da dikkate alarak, Kâtip Çelebi’nin otobiyografileri üzerine çalışan Prof. Dr. Fikret Sarıcaoğlu’nun, yaptığımız mektuplaşmada da, besteci olduğuna veya mûsikî ile uğraştığına dair herhangi bir kayda rastlamadığını söylemiş olması, bu konudaki görüşlerimizi pekiştirmiştir. Hatta ölmeden önce yemiş olduğu ham karpuzu not edecek kadar yazma alışkanlığı olan bir bilim insanının, kendi mûsikî yönünden hiç bahsetmemiş olması neredeyse imkânsızdır.
MÜZİKBİLİM KANITLARI
Kâtip Çelebi’ye Atfedilen Eserler
Kâtip Çelebi’ye ait olduğu belirtilen değişik ellerden çıkmış çok sayıda notanın içinde 27 farklı eser tespit edilmiştir. Bunların makâm dağılımı; 2 arabân, 2 hicâz, 2 hicâz acem, 2 hisârek, 2 hüseynî, 2 hüseynî aşîrân, 1 mâverâünnehr, 2 muhayyer, 1 muhayyer Sünbüle, 2 nevâ, 1 nihâvend, 2 nişâbûr rûmî, 2 pençgâh, 1 râst, 1 rehâvî, 2 sâzkâr şeklindedir.
27 adet eserin 10 tanesi sazsemâî ve geri kalan 17 tanesi ise peşrev olarak belirtilmiştir.
XVII. yüzyılda sazsemâî adı altında bir tür olmadığından, 10 eser de listeden çıkarıldığında geriye 17 eser kalmaktadır. Bu 17 eser içinde yer alan maveraünnehr, araban, hicaz acem, hüseyni aşiran, nişabur rûmî makâmlarının XVII. yüzyılda hiç kullanılmaması nedeniyle (Meriç 2012: 81) (Sarısaray 2010) bu makâmlara ait 9 eserin de listeden çıkarılması gerekmektedir. Bu durumda geriye kalan eser sayısı ise 8’dir.
Geriye kalan 8 peşrev ise usûl bakımından inceleme altına alındığında (Uslu 2002: 65) (Ungay 1981), kullanılan usûllerin XVII. yüzyıldaki kullanımları ile hiç benzerlik göstermiyor olmaları, eserlerin o yüzyıla ait olmadığını kanıtlamakta olduğundan bu 8 eserin de listeden silinmesi gerekmektedir.
Ayrıca, Kâtip Çelebi’ye atfedilen eserlere, XVII. yüzyıl ve sonrasında yazılmış daha önce zikrettiğimiz hiçbir yazmada rastlanılmadığı gibi, varyantı ya da çatalı da yoktur.
Kantemiroğlu Edvârı’nda Yer Alan Çelebiler
Kantemiroğlu’nun “Kitâb-ı ‘İlmü’l Mûsîkî ‘Alâ Vechü’l Hurûfât” isimli edvârında; Ahmed Çelebi, Edirneli Mehmed Çelebi, Ermeni Murad Çelebi, Eyyûbi Mehmed Çelebi, Tatar İbrahim Çelebi gibi pek çok Çelebi lakaplı besteciden bahsedilmiş olsa da, aralarında Kâtip Çelebi’yi anımsatacak andıracak ya da ihtimal uyandıracak bir benzerlik bulunamamıştır. Ayrıca, Hacı Halîfe veya Mustafa bin Abdullah isimlerine ve bu isimlere benzerlik gösterebilecek besteci adı dikkatimizi çekmemiştir. (Tura 2001) Aynı durum Ali Ufkî’nin “Mecmûa-i Sâz ü Söz”ü için de geçerlidir. (Cevher 2003).
SONUÇLAR
Kâtip Çelebi’ye ait olduğu ifade edilen eserlerin incelenmesi sonucu aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:
- Kendisine atfedilerek notaya alınmış 27 eserin hiçbiri o yüzyılın gereklerini bünyesinde barındırmamaktadır.
- Kâtip Çelebi’nin otobiyografilerinin hiçbirinde mûsikîye merakına dair en küçük bir ipucu bile yoktur. Besteci, dahası çalgısal eser bestecisi olabilmek, mûsikî merakından çok daha öte bilgi ve beceri gerektirdiğinden, ipuçlarından çok daha fazla detaylı bilgi bulunması gerekmektedir.
- Kâtip Çelebi’nin yazdığı eserlerin hiçbirinde mûsikî eğitimi aldığına, ya da herhangi bir çalgıyı çaldığı bilgisine rastlanmamıştır.
- Kâtip Çelebi’nin mûsikî hakkında kitaplarında belirttiği biraz önce zikrettiğimiz fikirleri de mûsikî icrasından uzak olduğunu ispata yetmektedir.
- Bestecilik üslup belirlemesine girmeksizin, XVII. yüzyılda kullanılan tür, makâm ve usûllere bakıldığında bile, kendisine atfedilen bu eserlerin hiçbirinin o yüzyıla ait olmadığı rahatlıkla anlaşılmaktadır.
- Kâtip ve Çelebi lakapları çok yaygın olarak kullanılmasına rağmen, XVII. yüzyılda yaşamış olan Kâtip Çelebi’den başka, mûsikî camiasında adı anılan bir başka Kâtip Çelebi’ye de rastlanılmamıştır. (Sarısaray 2010)
- Bir ihtimal olarak, Sanal’ın makalesinde bahsettiği gibi (Sanal 1957) “Kâtib’in” gibi bir başlık atılması, “Olsa olsa Kâtip Çelebi”dir yorumunu doğurmuş olması ihtimal dahilindedir.
- Mustafa bin Abdullah Hacı Halîfe Kâtip Çelebi kesinlikle bir besteci değildir.
Son söz olarak şunları söylemek gerekir ki; Kâtip Çelebi gibi dünya çapında takdir kazanmış bir bilim insanının, böyle, yapma bir unvana asla ihtiyacı yoktur. Mühim olan, hepimizin hizmet ettiği bilimin gereklerine uygun olarak, bize önder olmuş bir başka bilim insanına yalan yanlış isnat edilmiş gereksiz unvanları gerçeklerle buluşturmaktır. Bu bakımdan yapmış olduğumuz çalışma, muhtemelen onu da mutlu edecektir.
Vallahu a’lem bi’s-sevâb…
KAYNAKLAR
Bulut, Emrullah (2006). ‘Kâtip Çelebi’nin Düşüncesinde Aklî İlimlerin Yeri ve Önemi’. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi.
Cevher, M. Hakan (Hazırlayan) (2003). Hâzâ Mecmûa-i Sâz ü Söz-Ali Ufkî. İzmir.
Gökyay, Orhan Şaik (Hazırlayan) (1993). Mîzânü’l-Hak Fî İhtiyâri’l-Ahak. Kâtip Çelebi, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı.
Kâtip Çelebi (1971). Keşf-el-Zunun. Haz: Ord. Prof. Şerafettin Yaltkaya ve Rıfat Bilge, Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı.
Meriç, Tolga (2012). ‘XVII. Yüzyılda Makâmlar’. Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: Haliç Üniversitesi.
Popescu-Judetz, Eugenia (2007). A Summary Catalogue of the Turkish Makâms. İstanbul: Pan Yayıncılık.
Sanal, Haydar (1957). Kâtib Çelebi’ye İsnad Olunan Besteler. Bilgi Mecmuası, XI (128), 33.
Sarıcaoğlu, Fikret (2002). Kâtib Çelebi’nin Otobiyografileri. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, 37, 302-3XVII.
Sarısaray, Melek (2010). ‘TRT Türk Sanat Mûsikîsi Sözlü ve Saz Eserleri Repertuvarınının Makâm, Usûl ve Besteci Bağlamında Analizi’. Yüksek Lisans Tezi: İstanbul: Haliç Üniversitesi.
Tura, Yalçın (Hazırlayan) (2001).Kitâb-ı ‘İlmü’l Mûsîkî ‘Alâ Vechü’l Hurûfât-Kantemiroğlu. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
Ungay, M. Hurşit (1981). Türk Mûsikîsinde Usûller ve Kudüm. İstanbul: Türk Mûsikîsi Vakfı Yayınları.
Uslu, Recep (2002). Yusuf Dede Çengî Mevlevî ve Yayınlanmamış Risâle-i Edvâr’ı. Tarih ve Düşünce, 28, 62-65.
[Cevher, M. H. (2017). Kâtip Çelebi ve Mûsikî!. Uluslararası Kâtip Çelebi Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, s. 235. İzmir: İzmir Kâtip Çelebi Üniversiesi Yayınları.]